Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer pire iken, pireler tellal iken cennet denilen bir mekânda bir âdem bir de Havva var imiş.
Ne güzel, bahçelerde dolaşır ırmaklarda yüzer, ağaçlardan meyveler yer, el ele, göz göze gezer dolaşarak adeta imrenecek bir hayat idame ederlermiş.
Güzel bir hayat, hem de çok güzel bir hayat.
Elektrik, kira, doğalgaz, mülk edinme, araba, yarın kaygısı, çocuk, hastalık vs. gibi sorunların hiç biri yok.
Aslında konuşacakları bir şeyde yok, bir elleri yağda bir elleri balda imiş.
Uçsuz bucaksız bir mekânda tamamen sorunsuz bir hayat. Peki bu iki insanın kendileri için yaptıkları bir şey yâda bir şeyler var mıydı?
Sınırsız bir mekânda sorunsuz bir yaşam ortamında mutlaka olmalı idi.
Peki ne idi?
Âdemin eli Havva’nın kalbinin üstünde, Havva’nın eli Âdem’in kalbinin üstünde.
Gözler gözleri seyreder, ruhlar birbiri ile birleşir, âdemin içinde Havva, Havva’nın içinde âdem oluşur.
Artık Adem’in içinde Havva yaşar, gözleri de Havva’dan gayrısını görmez..
Havva’nın içinde Âdem yaşar, gözleri de Âdem’den gayrısını görmez. Artık uçsuz bucaksız mekânda tamamen sorunsuz hayatın içinde her şey virane olur.
Âdem için Havva vardır, Havva için Âdem vardır.
Âdem hep Havva’yı düşünür gördüğü her şeyde Havva’yı görür.
Havva’nın içinde Âdem vardır, hep Âdem’i düşünür gördüğü her şeyde Âdem’i görür.
Aşkın var oluş hikâyesi yani kısacası doğuşu bu.
İşte bu halin adına AŞK denir.
İlk AŞK denir, yani sevdiğini kendinde göreceksin, gördüğün an AŞK tüm benliğinde var olmuş. Artık sevdiğin ruhunda yaşar gördüğün her şeyde sevdiğin vardır.
Artık sen O’sun, O’da sen..
AŞK VE SEVGİYLE KALIN…