İnsanlığın varlığını kabul ettiği adeta yaşamın bir parçası olduğuna inandığı RÜYALAR…
Bu konu, geçmişte ve günümüzde sırları çözülmemiş ya da çözülemeyen konuların başında geliyor.
Rüyalar İki Kısımdan Oluşur
Birinci Kısım;
Kişinin tamamen iradesinin dışında, uyku halinde iken gönül gözüyle gördüğü, adeta çekimi iki yıl süren bir sinema filminin gösterime girmeden önce 10 saniye gibi bir sürede, filmin hakkında çok önemli sahnelerin gösterilmesi gibi çok kısa kesitli gösteriler.
Birileri buna bilinç altındaki birikimlerin şekil ve surete dönüşüp görünmesi der, birileri ilahi der, birileri çok düşünmenin sonucudur der.
Ben bu konularda çok durmak istemiyorum.
İleriki zamanda bu konuyu anlatmayı düşünüyorum. Benim asıl amacım ikinci kısmı anlatmak.
İkinci Kısım;
Kişinin senaryosunu kendi yazdığı, istikbalinde görmek ve yaşamak istediği rüyalar.
Kişi evvela bir rüya senaryosu hazırlar. Senaryoya önce kendini inandırır. İnandıktan sona kendini rüya senaryosunda başrol oyuncusu olarak görür ve kendini ŞAH ilan eder.
Sonrasında çevresinde kendine inanacak madden ve manen destekleyecek sadık bir dost, yani VEZİR tayin eder.
VEZİR’in görevi ŞAH ve Kendisini koruyacak FİLLERİ, yani maddede ve nüfusta güçlü olan insanlara ulaşıp kendi ve ŞAH’ın makamını ve hayatını ebedîleştirmektir.
Bunun için nüfusu keskin cemaatler, kanaat önderleri, çok parası olan insanları himayesine alarak artık filizlenme dönemini başlatır.
Himayeye giren nüfuslu insanlar, cemaat ve kanaat önderleri kendilerini VEZİR ve ŞAH’ı korumakla mükellef olup, her noktaya ulaşabilmek için ATLI BİRLİKLER kurarlar.
Yani ulaşım ve teknolojinin tüm imkanlarını seferber ederler.
Çünkü PASTA BÜYÜKTÜR, PAY BÜYÜKTÜR.
Sonrası sınır belirlemek ve korunaklı bir KALE inşa etmek yani etten duvarlar korumalar.
Artık KADRO tamamdır.
ŞAH, VEZİR, FİLLER, ATLAR, KALELER.
Bu kadrodan feda edilmez. Sırada ise bu kadroyu canı pahasına koruyacak PİYON’ları yani İNANANLARA hop oturup hop kalkacak sorgulamadan her karara EVET diyecek kitleye gelmiştir.
Gerektiğinde bir piyonu kaybetmeyen zaferi kazanamaz.
Hep piyonlar feda edilmiştir, hep de edilecektir.
Keşke hayat bizim verdiğimiz ihtimaller üzerine kurulaydı.
OLAMAZ. HAYIR.
Hayat gerçekler üzerine kurulmuştur. Yukarı da anlattığım oyun asırlardır ve de günümüzde tüm yöneticilerin senaryosunu yazdığı rüyalardır.
Bunun adı SATRANÇ OYUNUDUR.
SATRANÇ HAYATIN TA KENDİSİDİR.
Sıra geldi yukarıda anlattıklarımın ispatına,
Geçen yazımda da anlattığım gibi, tasarruf tedbirleri adı altında bir sürü toplantılar ve sonrasında önlemlerden bahsediliyor.
Zenginden alıp fakire vermek yok.
Hep fakirden yani piyonlardan alıp zenginlere yani ŞAH’a, VEZİR’e, FİL’lere, AT’lara ve KALE’ye vermek var.
Mültecilere yapılan 40 Milyar Dolar yardım kimin parası idi?
Kim rıza göstermişti? Kimler EVET demişti? Kimlerin Fikirleri alınmıştı.
EVET hiç kimsenin ama hiç kimsenin rızası yoktu. Amaç piyon sayılarını çoğaltmak idi.
Sonuç;
Son günlerde mültecilerin yaptığı taşkınlıklara harcanan 40 Milyar Dolarımızın nasıl heba edildiğinin ispatıdır.
Ülkemizdeki bütün motor kuryelerin aldığı bahşişten alınacak vergiler, öğretmenler odasındaki semaverden yapılacak tasarruf, memur servislerinin iptalinden elde edilecek gelir, 25 yılını devletine milletine hizmete adayan emeklilerimizin istediği maaş farkı Sarayın ve Bakanlıkların bir günlük masrafı değildir.
Emekliye zam yok ama Maliye Bakanımızın maaşı 230.000’den 290.000’ çıkarıldı. Tüm Vekillerin, Emekli Vekillerin maaşı arttırıldı.
Arttırıldı ki; ıstakoz ve şarap masalarında oturanların sayısı daha da artsın.
Varoluş ve yok oluşumuz birilerinin yazdığı rüya senaryosunun canlandırılmasıdır.
ALLAH’IN VERDİĞİ RIZKI ADALETLE DAĞITMAK TÜM YÖNETİCİLERİMİZİN BOYUN BORCUDUR.
Takdir Sizlerin.