-BÖLÜM 3-
Konu başlığından da anlaşılacağı üzere yenidünya düzenini oluşturmaya çalışan uliminatu ailesinin her konuda olduğu gibi dünya sağlığı konusunda da burnunu sokmadığı yer yoktur.
Uliminatu ailesi dünya sağlık örgütünün tamamını ele geçirmek suretiyle insanlar üzerinde ilgisiz alakasız deneyler yaparak veya yaptırarak yeni üretilen kimyasal ilaçların kobay olarak insanları kullanmakta bunun içinde özellikle az gelişmiş olan ülkelerdeki açlığa, yoksulluğa ve sefalete sürüklenmiş insanları üç beş kuruş menfaat karşılığında kullanmak onlar için yadırganacak bir durum değildir.
1940 lı yıllarda Kolera salgınını yaşayan insanların binlercesinin ölümüne ve tüm dünyaya yayılmasına neden olan hastalığın aşısı istenilen yani amaçlanan ölüm sayısına erişene kadar piyasaya sürülmemiş hatta piyasaya sürülen aşılarında faydadan çok zarara hatta hastalığın yayılmasına sebebiyet verdiği bunun her ülkenin kendi hıfzıssıhha kurumları tarafından incelemeler sonucunda netleştiği raporlardan anlaşılmaktadır. Geçmişin vebasını tifosunu frengi hastalığını ve son çeyrek yüzyılda oluşan AIDS, Kuş Gribi, Domuz gribi gibi hastalıklarında daha sonradan yayınlanan devletler bülteninde kimyasal ilaç sanayi aracılığı ile bulaştırıldığı ve bu ilaç sanayinin başındaki ve patronların arka bahçesi incelendiğinde Amerikan, İngiliz, Alman, mason lobisinin iş birliği yattığı görülecektir.
Daha önceki bölümlerde (köşe yazımda) açıklandığı üzere ülimunatu ailesinin dünyayı nasıl bir sarmal içerisine aldığı ve bu sarmalın içerisindeki hedef noktalardan birinin de emperyalist düzenin sömürüsünü ayakta durabilmesi için insanların, doğanın, canlı yaşamın hastalıkla ( kimyasal hastalık) cebelleşmesi ve anti zehirin bulunarak hastalıkla cebelleşen yaşama panzehir olması açısından muhtaçlık durumu sergilemeleri sonucunda elde edilecek kazanımlar ( canlı hayvan telefi, doğanın telefi ve binlerce insan ölümü) sonucunda trilyonluk kapital kazanımı ve bu kazanımın Siyonizm’e yani masonluğa yani dünyayı yöneten uliminatu ailesine kazanç temini ve tekrardan kullanım.
Gelelim günümüze; Covid-19 hastalığı 1 yıla yakın bir süredir Çin’in Wuhan kentinden 2019 yılında deneyler sırasında laboratuvarda oluşan ya da oluşturulan kaza sonucu deney tüpünün patlaması sonucu yayılmış akabinde tüm dünyaya peyde pey yayılmış ancak ilk hastalığın yayıldığı bölge olan Çin’de 2 ay içinde hastalık ne hikmetse sıfırlanmıştır. Ama dünyada yaygınlığı ölüme sebebiyet vermesi bunun yanında çalışma hayatını da bitirmesi ve en önemlisi sosyal yaşamı sıfırlama noktasına getirdiği göz önüne alınırsa burada her ülkenin kendince üretim, tüketim, sosyal yaşam ve vatandaşlarının günlük en az tabirle 200 ve üzeri ölümlerine sebebiyet vermesine rağmen aradan geçen süreye rağmen halen panzehrinin üretilmemesi ve ayrıca ülkemiz açısından baktığımız zaman 1928 yılında kurulmuş olan refik sayıdan hıfzıssıhha kurumu 2004 yılında kendi aşımızı üreten bölümü kapatılmış akabinde 2011 yılında da kurumun tamamı işlevciliğini bitirmiştir. Bu kurum 2000 yılına kadar dünyada salgın olan bütün hastalıklarının yurdumuzdaki yansımalarına tedbir olacak derecede önleyici aşılar üreterek bu aşıların 1. 2. 3. Fazlarını da (etkinlikleri) kendi imkanları ile deneyerek test ederek halkın yani vatandaşımızın kullanımına sunmuş olmasına rağmen neden bu kurum tamamen kapatılmıştır.
Gerek Almanya’da gerek İngiltere de gerekse Çin’de sözüm ona Covid-19 aşıları için ilaç firmaları komanditer birliktelik sağlayarak dünya sağlık örgütüne bu aşıların kullanımları sonucunda meydana gelecek her türlü vakıalarına karşı tazminat ve hukuk mücadelelerine engel olmak açısından Dünya Sağlık Örgütünden hukuki dokunulmazlık istemişler. Çünkü bu aşının etkinliği tam kanıtlanmadan sermaye açısından uliminatu ailesinin planladığı sistem tam olarak olmadığından bunun devamını ve sonucuna varıncaya kadar meşgale olması amacı ile bir taraftan aşılar satmak suretiyle dünya devletlerinden ekonomik kazanımlar elde edinmekte diğer taraftan ölümlerin ve ülkelerin ekonomik bitkinliği muhtaçlığının süreğenliğine yol verilmekte. Ayrıca aşı firmalarının hukuki dokunulmazlık istemi sonucu oluşabilecek toplu ölümler aşılamadan kaynaklı ölümlerden hukuken sorumlu tutulmama amacı güdülmektedir. Ve ayrıca 17 Aralık 2020 tarihli World Health Organization (Dünya Sağlık Organizatörü) (Covid-19 PCR Testinin sorunlu olduğu) şeklinde rapor düzenleyerek hastalar için virüs tespit etmek ve nispeten az döngü gerekeceği dolayısıyla aşıda bulunan CT değerinin virüsü kontrol altına almak ve tedavi etmekten yoksun olduğu) bildirilerek söz konusu aşıların sağlıklı olmadığı ve dünya sağlık örgütü tarafından bu aşıya olumlu bakılmadığı yanı aşının sorunlu olduğu rapor edilmiştir.
Naçizane kendim bu aşılara güvenmediğim için, inanmadığım için yaptırma taraftarı değilim. Tabi ki her birey kendi hür özgür iradesiyle aşı yaptırmak ya da yaptırmamak konusunda karar vermek zorundadır.
Gerek ulusal basında gerek yerel basında gerekse Türk Tabipler birliği gerekse münferit doktorların uzmanların açıklamaları bu aşıların söz konusu Covid-19 u önleyecek aşılar olamayacağı çünkü son haftalarda gerek Amerika’da gerek Venezüella da aşılar sonrasında meydana gelen ölümler ve felçli hayatların oluşması akla soru işaretleri bırakmaktadır.
İnsan hayatının canlı doğanın bir avuç Siyonizm’e mason ailesine yani uliminatu yönetimine esir olmamamız gerektiği yönünde temennilerimiz olsa da ahtapotun kolları gibi bütün dünyayı saran ve doymaz aç gözlülüğü ile dil, din, ırk ve ülke ayrımı yapmaksızın amaç ve gayelerine erişme noktasında hem terör üretmek hem teröre karşı durmak hem bulaşıcı hastalık yayıp arkasından çare olmak gibi buna benzer her alanda devlet yönetimlerini ya da satın alınabilecek herkesi satın aldıkları için bu ve bundan sonra oluşabilecek tüm sosyolojik biyolojik ve toplumsal hastalıklara karşı daha duyarlı daha etkin ve daha güvenilir kendi kurumlarımızın oluşturularak kendi kendimize yetme gayreti içinde olmalıyız.
Bütün insanlığın sağlıklı huzurlu ve satılmayan bilim insanlarından, yönetici kadrolarından oluşması dileğiyle aşk ile.
-SON-