Geçmişte helak olan bütün kavimlerin yaptıkları rezilliklerin kat kat fazlası günümüzde hem de Müslüman memleketimizde yaşanıyor. Ne kadar aciz olduğumuzu nasılda korunmaya muhtaç olduğumuzu bir kez daha gördük, bir kez daha hep beraber yaşadık. Zamanımızın mağrur insanlarını Cenabı Hak görünmeyen bir korona virüsü ile ikaz etti anlamadık. Şimdide depremlerle ikaz ediliyoruz. Yeryüzü sallanmaya devam ediyor. Arzın bu kadar sallanması Arşın sahibinin bize ikazıdır. Yurdumuzun doğusundaki insanlar canları ve mallarının kaybı ve ile imtihan olurken batıdakilerde sıranın kendilerine gelebileceği gerçeğiyle ve maddiyatlarının kaybı ile imtihan oldu ve olacak.
Tarih helak olan kavimlerin hikayeleri ile dolu ama bir kavim var ki onlar Hazreti Yunus'un kavmi. Yunus’un kavmi, helak edilmeyi hak edip de helak edilmeyen tek kavim. Bela ve musibetlerin yarıda kesildiği bir vakıa başka hiçbir kavimde görülmemiştir. Peki Hazreti Yunusun kavmi ne yapmışlardı da helak olmaları durdurulmuştu. Yunus Aleyhisselâm gibi, onun kavmi de bizler için bir örnektir. Zira Hazret-i Yunus; kavmini terk ettikten sonra, gökyüzü karardı. Onlar nedâmete geldiler, gönülleri uyandı, yalvara yalvara tövbe ettiler, Allah da tövbelerini kabul etti. Hazret-i Mevlânâ, Hz Yunus'un kavminin tövbe edişlerini şöyle anlatır:
“Yûnus -Aleyhisselâm-’ın kavmine belâ gelip çattı. Gökten ateş dolu bir bulut ayrıldı.
Şimşekler çakıyor, yıldırımlar taşları bile yakıyordu. Gök korkunç şekilde gürlemekte, herkesin beti benzi sararmakta idi.
Onların hepsi de damda idiler. Vakit gece idi; gökyüzünden gelen bu belâ, gece vakti gelip çatmıştı. Hepsi de damlardan aşağı indiler. Başları açık ovaya doğru koşuşmaya başladılar.
Analar evlâtlarını kendilerinden ayırdılar. Böylece hepsi, çağrışıp ağlamaya, feryat ve figāna koyuldular. Akşam namazı vaktinden seher vaktine kadar, başlarına toprak serptiler. Hepsi de ağlaşıyorlardı, yalvarıyor, feryat ediyorlardı. Sonunda o inatçı kavme Allah acıdı.
Ümitsizlikten, sabırsızca ah ve feryattan sonra, bulut yavaş yavaş dağılmaya başladı.” (Mesnevî)Hazret-i Mevlânâ, bu hakikate şöyle temas eder:
“Bedene gelip çatan belâyı savuşturmak, halkın incitmesinden kurtulmak, ancak sana yalvarmakla mümkündür, ancak Sen’i hamd ile tesbîh etmekle.
Yeter, sus; Yûnus’un uğradığı dertten kork, kazâ ve kadere karşı durmak, ayak diremeye kalkışmak, haddin değil senin.” (Dîvân-ı Kebîr) Hazret-i Ali -Radiyallahu Anh- Efendimiz bir hutbelerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Ey insanlar! Sizden önce helâk olanlar, günahlara dalmaları, yol göstericilerinin ve dinde derinleşen âlimlerinin de onları men etmemeleri yüzünden helâk olmuşlardır.
Onlar günah işlemeyi aralıksız sürdürüp, diğerleri de onları men etmeyince, kötü bir sonuç onları yakalayıvermiş, başlarına cezalar gelmiştir.
Öyleyse onlara gelen azabın bir benzeri sizin başınıza gelmeden önce iyilikle emredin, kötülükten de men edin.
Bilmiş olun ki iyilikle emretmek ve kötülükten men etmek ne rızkı keser ne de eceli yaklaştırır.” (İbn-i kesir)
Allah’a emanet olunuz. Selam ve dua ile.