Dünyada yaşanan iklim krizi ve Covid-19 salgını gıda’nın hayatımızdaki önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de Nüfus artışı ile birlikte tarım ürünlerine olan ihtiyaç devamlı artmaktadır. Her canlının yeterli ve besleyici gıdaya erişebilmesi için en öncelikle yapılması gereken üretimin artırılmasıdır. Dünya üzerinde 821 milyon insanın yeterli beslenemeyip açlıkla karşı karşıya olduğu bir coğrafyada, bir ülkenin tarımda kendi kendine yete biliyor olması o ülkenin güçlü bir ülke olduğunun göstergesidir.
Türkiye yıllar boyu sahip olduğu verimli toprakları, su kaynakları ve tarıma elverişli iklim ile tarım ve hayvancılık ta hep kendi kendine yetebilen bir ülke olmuştur. Bugüne kadar kaynaklarımızın sınırsız olduğu düşüncesi ile hareket edip, toprağımızın, su kaynaklarımızı bilinçli kullanmamanın sıkıntısını yaşıyoruz. 2000'li yılların başlarında tarımda uygulanan neo-liberal politikalar (piyasa özel teşebbüse bırakma )ülkemiz, tarımının çöküşünün zeminini hazırlamıştır. Tüm girdilerin ithal olması ve döviz fiyatlarındaki yüksek artışlarla birlikte çiftçimiz geçinemez duruma gelmiştir. Bir zamanlar Atatürk'ün milletin efendisidir dediği, misafirperverliği efendiliği ile anılan köylümüz şimdilerde boynu bükük kahve köşelerinde mahkum bırakılmıştır. Türkiye'de çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azalmıştır.
Ekilen tarım alanları son 18 yılda yüzde 12,3 azalmış, sebze bahçelerine bırakılan alan yüzde15 küçülmüştür. Az sayıda kalan çiftçi girdi maliyetlerinin altından kalkamadığından, ürettiğinin karşılığını alamamaktan yakınmaktadır. Kooperatifleşmeyi başaramayıp bir araya gelemeyen üretici ve tüketici az sayıdaki Tarım ve Gıda tekellerinin sömürüsü altında ezilmektedir. Bunun sonucunda da tüketici gıdaya yüksek fiyat öderken, tüketicinin ödediği bedelin çok azı üreticiye bırakılmaktadır.
Tarımla yoksullaşan çiftçinin metropollere göçü günbegün hızlanmaktadır. Böylece Türkiye'nin dış piyasalardaki tarımsal gücü de gitgide zayıflamaktadır. Gıda krizleri yaşamak istemiyor isek üretimi artırmalı, tarıma desteği salt üretimde değil, ABD ve Avrupa'da olduğu gibi pazarlama, gümrük muafiyetleri, özendirme destekleri ve satış teşvikleri ile sürdürmeliyiz. Çiftçi aydınlatılmalı, Tarımı bilimsel yapılması sağlanmalı, devlet tarafından danışma ve denetleme hizmetleri verilmeli, pazarlamada çiftçinin önündeki engeller kaldırılmalı, üretim ve tüketim arasındaki bağ aracılara bırakılmamalı, devlet denetiminde Kooperatifler vasıtasıyla yapılmalıdır.
Selam ve dua ile…
Türkiye yıllar boyu sahip olduğu verimli toprakları, su kaynakları ve tarıma elverişli iklim ile tarım ve hayvancılık ta hep kendi kendine yetebilen bir ülke olmuştur. Bugüne kadar kaynaklarımızın sınırsız olduğu düşüncesi ile hareket edip, toprağımızın, su kaynaklarımızı bilinçli kullanmamanın sıkıntısını yaşıyoruz. 2000'li yılların başlarında tarımda uygulanan neo-liberal politikalar (piyasa özel teşebbüse bırakma )ülkemiz, tarımının çöküşünün zeminini hazırlamıştır. Tüm girdilerin ithal olması ve döviz fiyatlarındaki yüksek artışlarla birlikte çiftçimiz geçinemez duruma gelmiştir. Bir zamanlar Atatürk'ün milletin efendisidir dediği, misafirperverliği efendiliği ile anılan köylümüz şimdilerde boynu bükük kahve köşelerinde mahkum bırakılmıştır. Türkiye'de çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azalmıştır.
Ekilen tarım alanları son 18 yılda yüzde 12,3 azalmış, sebze bahçelerine bırakılan alan yüzde15 küçülmüştür. Az sayıda kalan çiftçi girdi maliyetlerinin altından kalkamadığından, ürettiğinin karşılığını alamamaktan yakınmaktadır. Kooperatifleşmeyi başaramayıp bir araya gelemeyen üretici ve tüketici az sayıdaki Tarım ve Gıda tekellerinin sömürüsü altında ezilmektedir. Bunun sonucunda da tüketici gıdaya yüksek fiyat öderken, tüketicinin ödediği bedelin çok azı üreticiye bırakılmaktadır.
Tarımla yoksullaşan çiftçinin metropollere göçü günbegün hızlanmaktadır. Böylece Türkiye'nin dış piyasalardaki tarımsal gücü de gitgide zayıflamaktadır. Gıda krizleri yaşamak istemiyor isek üretimi artırmalı, tarıma desteği salt üretimde değil, ABD ve Avrupa'da olduğu gibi pazarlama, gümrük muafiyetleri, özendirme destekleri ve satış teşvikleri ile sürdürmeliyiz. Çiftçi aydınlatılmalı, Tarımı bilimsel yapılması sağlanmalı, devlet tarafından danışma ve denetleme hizmetleri verilmeli, pazarlamada çiftçinin önündeki engeller kaldırılmalı, üretim ve tüketim arasındaki bağ aracılara bırakılmamalı, devlet denetiminde Kooperatifler vasıtasıyla yapılmalıdır.
Selam ve dua ile…