''Aşk imiş her ne var alemde ilim bir kıyl-u kal imiş ancak.'' demiş, Fuzuli! Her daim severek hatırladığım beyitinde..; Kâinata dair bilgiye ulaştıkça, bilgimiz arttıkça bunun uçsuz bucaksız bir okyanus olduğunu ve daha fazlasının da olduğunu idrak ediyoruz.
Her yeni bilgi ayrı kapıları açıyor. İlmîn her kapısı ayrı dünyaların eşiği. Ve bu her dünya kendi rengine boyalı, kendi şahsına münhasır.
Bir çiçeğe baktığında onun rengini, yapraklarının şeklini, nasıl hayatta kaldığını, aldığı karbondioksit verdiği oksijeni, her uzvunda ihtiva ettiği kimyasal bileşenleri ilim vesilesiyle bilip öğreniyoruz. Peki bu ilim vesilesiyle çiçeğe dair her hasleti anlayabiliyor muyuz? Yeterli oluyor mu ilim onu duymaya! Saydığımız bilgiler çiçeğin her zerresini anlatıyor mu bize? Ne uğruna var edildi, yaratılışının anlamı ne ? Bir gülü koklarken bizde uyandırdığı duyguları ne ile açıklayabiliriz? Naifliğini izlerken ruhumuzun huzur bulmasını hangi ilimle temellendirebiliriz. Her yaprağının zariflikle üst üste dizilişinin sanatı ve bu güzellik olmasaydı sorusunun cevabı nerede saklı! Bizde uyandırdığı coşku ve neşe onun tüm vasıflarının üzerinde bir etki değil mi?
Hayatın simyası aşk olmasaydı ilmîn kalır mıydı anlamı? Ne diyor Mevlâna ‘yaratıldı yaratılalı göklerin dönüşünü aşk dalgasından bil’ yani dünya dönüyorsa, bülbüller ötüyorsa gül etrafında, uçuyorsa kuşlar; hepsi aşktan, aşk ile…
Bana sorarsan fuzulinin dediği gibi aşk olmazsa ilim bir söylentiden ibaret ancak. Hayatı yaşanır kılan, hayatı yaşamaya değer kılan yegâne şeydir aşk. Ve nihayetinde benim de yıllardır söylediğim bir veda cümlesiyle aşk ve dua ile kal sevgili dost.
KALEMİNİZE SAĞLIK
Elinize sağlık huzurlu yazınız iyi geldi
Çok güzel bi yazı kaleme almışsınız tebrikler Aslı Hanım