Vuruldukça dirilenler var,
Bir de yaşadığını sananlar…
Duruşlarıyla uyandıranlar var,
Bir de ikrah ettirenler…
Canlarını Allah’a satanlar var,
Bir de Cennet garanti zannedenler…
Varlıklarıyla ümit verenler var,
Bir de hayata yük olanlar…
Gazze- Kudüs var,
Bir de geri kalanlar…
Ne güzel yazmış Halis Mutlu. Evet biz geri kalanlarız. Aylardır kan ağlayan Kudüs için bedenini siper eden en şerefli milletin şehitlik makamına yükselişlerini izledik.
Yorulduk, ağladık, haykırdık… Neden hala bir çözüm getirilememişti? Hala ateşkes yapılamamıştı onca gün. Vicdanlı nice insanın kınamasına, mitingine hatta uygulanan bir çok markanın boykotuna rağmen geri adım atılmamıştı. Atmaz ki. Neden atsın ki? Amaç Ortadoğu’yu kana bulamak ve buralara hakim olmak değil miydi?
Neyse kızmayacağım ve sakincezulmün öncülüğünü üstlenen zihniyeti tanıtacağım sizlere. Kimdir bunca yıl zulme öncülük eden Yahudi topluluğu? Karıştırdım biraz tarih kitaplarını. Ne çok Peygamber gönderilmiş bu kavme, ne çok mucizeye tanıklık etmişler. Buna rağmen lanetlenmiş bir topluluk olup çıkmışlar tarih sahnesine. Her taşın altından çıkmışlar, öyle iyiliği emretmek için değil haa; kötülüğe öncülük etmek, insanları birbirine düşürmek, fitne/fesat çıkarmak için. İşi okadar ilerletmişler ki artık bir devlet kurup herşeyin sahibi olabileceklerini bile düşünmüşler. Hatta sadece bu dünyada değil ahirette de Cennet’in tek sahibi olacaklarına bile inanmışlar.
Bu amaçları için öncelikle Tevrat’ta uyarlamalara giderek en şerefli ve üstün ırk olduklarını iddia etme yoluna gitmişler. Bu iddiaları için milletleri kendilerine hizmetçi kılmaları gerekiyordu. Bu sebeple;sağlık sektörüne, ekonomi sektörüne, gıda sektörüne, eğlence sektörüne ve daha sayamadığımız nice sektörde köklü değişiklikleregitmişler. Bu değişiklikler elbette insan doğasına uygun değişiklikler olmayacaktı.
Yahudilerin insan fıtratına aykırı müdahalelere sebep olması aynı zamanda geri dönüşü mümkün olmayan zararları da beraberinde getirmişti. Örneğin ata tohumundan uzaklaştırarak kısır ve hastalıklı tohumları piyasaya sürmeleri büyük bir devrim olmuştu. Bu da tarımın ilaçsız yapılmamasını beraberinde getirmişti. Doğal gübrelerin yerini kimyasal gübrelemelerin alması hem gıda sektörüne, hem ilaç sektörüne, hem deekonomi sektörüne büyük bir müdahale olmuştu.Doğal gıdanın yerine yapay gıdanın getirilmesi insanoğlunun da fıtri yapısında değişikliklere sebep olmuştu. Bu da bir çok hastalığın çıkmasına sebebiyet vermişti.Özellikle yapılan araştırmalarda kanser vakıalarındaki artış bu ilaçlamalardan kaynaklı olduğu ortaya çıkmıştı.
Sağlıklı doğan bebeklere ücretsiz aşılar yaptırarak hastalıklı ve ani bebek ölümlerine sebep olmuşlardı.
Yine yapay pandemiler oluşturarak sağlıksektörüne öncülük etmişler ve insan nüfusunu azaltma politikalarını hayata geçirdiler. Bu politikayı izlemelerine karşılık Yahudi nüfusunu da arttırma politikalarına devam etmişlerdi tabiki.
Yahudileri araştıran birinin karşısına çıkacak ilk hususlardan biri de Siyonizm’dir. Bu sebeple her ne kadar Yahudiler kendi içinde iki kola ayrıldığını söyleseler de zihniyetleri aynıdır. Nerden bakarsanız bakın iki ayrı kol gibi dursa da temel esaslar aynı olup, aynı kaynaktan beslenmektedirler. Tek fark, Siyonistlerharekete geçerek tüm dünyaya hakim olmak için çeşitli oyunlar çevirip uluslararası platformda yer edinmeye çalışırken, diğer kesimin biraz daha korkak olduğudur. Öldürülme korkularından ve dünyalık sevdalarından mahrum kalmaktan başka hiçbir korkuları olmayan bu ırkın sağlam bir inanca sahip olduğunu söylemek de mümkün değildir.
Dünyaya hakim olmak isteyen bir zihniyetin kontrolü elinde tutmak için atacağı ilk adım korku ve panik yaratmak olacaktır. Bu sayede kitleleri kendilerine bağımlı hale getirebilecektir. Bu sebeple dünyayı yönetmeye çalışan bir yapının Kudüs’te yaktığı ateşi hiçbir vicdanı sebepten ötürü durdurmayacağını bilmeniz gerekir.
Zulme öncülük eden böyle bir kavmin vicdani bir sebepten dolayı durdurulması ya da uluslararası platformda suçlu bulunması hiçbir şekilde durdurmasına sebep olmayacaktır. Aksine bu soykırıma, bu vahşete, bu hukuksuzluğa daha şiddetli bir şekilde devam edecektir. Eee ne yapılırsa yapılsın durdurulamayacaksa biz ne yapalım o vakit kabullenip oturalım bari! Ahh be ahmak kardeşim, ne zavallısın, ne çabuk kandın Yahudi oyununa. SEN MÜSLÜMAN DEĞİL MİSİN? Hangi dönem, Allah’ın kitabına sarıldın da yardımdan mahrum bırakıldın? Kur’an Müslümanlığı nasıl olunur, bilmez misin? Şanlı ecdadını ne çabuk unuttun!
Onlar Yahudi’dir, elbette kendilerine yakışanı yapacaktır. Hizmet ettikleri sistem her ne ise bundan vazgeçmeyeceklerini bilmen gerekir.O vakit Müslüman da kendine yakışanı yapmalıdır. Müslüman,Kur’an’da tarif edildiği gibi hareket edecek ki bu zulüm durdurulsun. Çünkü tek yolu Kur’a göre yaşayıp, Kur’an’a göre hareket etmekten geçer. İstediğiniz kadar uluslararası platformda İsrail’e hakaret edip, parmak sallayın; hiçbir şey değişmez, küffar zulme devam edecektir.
Ey bu topraklarda yaşayan Müslüman kardeşim;
Bak bakalım Anadolu’nun hangi şehri evliyasız-alimsiz kaldı? Bu topraklar bereketli topraklar değil mi? İlim irfan yurdu değil mi? Taa ki İslam’dan uzaklaşıncaya kadar. Denir ki bu evliyaların yüzü suyu hürmetine felaketler uğramazmış bu topraklara. İyi de İslam olmadan bu topraklarçöllerden farksız değil mi? Yazık nerde bir zulüm görülse gitmez miydi şanlı ecdadımız. Yetişmez miydi onların feryadına ve derman olmaz mıydı o yüreklere.
Ey bu topraklarda yaşayan Müslüman kardeşim;
Cihad aşkı Allah aşkıydı. Allah’ın rızasına talip gönüllerin amacıydı. Rivayet edilir ki; Bilal’i Habeşi (r.a) Kur’an’ı okuyup gözlerine sürer sonra da kalbine bastırır ve şöyle dermiş; “Cihad olmasaydı Vallahi kimse beni senden ayıramazdı!” Kur’an okumaya bile vakti olmayan mübarek zatların izinden gitmek varken dünyalık sevdalarla eğleşip durmak niye! Cihad ruhunu anlamayan bir Müslüman çamura batmış hazineden ne farkı var? Üstündeki kiri pası (dünyalık sevdaları) attığında yapabileceklerinin sınırı yoktur. Bunu nice evliyalarımızdan, Allah dostlarımızdan biliriz. Uyanma zamanıdır, toparlanma zamanıdır. Dönem Cihad zamanıdır. Hak için mücadele etme zamanıdır.
Ey bu topraklarda yaşayan Müslüman kardeşim;
Davası Kudüs olmayanın imanında eksiklik/noksanlık vardır. Hatta denir ki davası Kudüs olmayanın imanı kalmamıştır. Bu derece önemli bir noktadayken hala “bana ne” diyebilen Müslüman görünümlü insanların artık insanlıktan nasibini de almadığını görüyorum. Yazık bunlara, Rabbim hidayete erdirsin ne diyelim. Aç gözünü, dünya medyasına bak bakalım. O özendiğin hayran olduğun Avrupa’ya bak bir. Hristiyan bir milletin Filistin bayraklarıyla yollara düşmesini nasıl yorumluyorsun?! İyi de Müslüman değiller yine de Müslümanların davasına yardım ediyorlar. Demek ki Rabbim bir millete yardım edecekse bunu istediği şekilde istediği kuluna yaptırırmış. Acaba biz bu zulmü durdurmaya layık mideğiliz?
Rabbim tez vakitte Kudüs’ün kurtuluşunu bizlere göstersin…
(Âmin Ecmain…)