Bu coğrafyaya en büyük zulmü Saddam gibi bir lider mi? yoksa Demokrasi rüyası Amerika'mı yaptı?.
Saddam kendi halkından olan birini zindanlara tıkarak veya 24 saatte ortadan kaldırarak, öldürerek "daha fazla özgürlük ve hürriyet" isteğini bastırmaya çalışıyordu. Kendince belki doğru, dıştan bakıldığında ise yanlış bir uygulamaydı. Saddam halen bazılarına göre diktatör, ya da zalim, kimine göre de kendi ülkesinin, halkının lideri olarak anılmaktadır.
Amerika ise Okyanuslar ötesinden gelerek bu topraklara özgürlükler vaad ederek, bu ülkede yeniden Demokrasiyi tesis edeceğini iddia ediyordu.
Birinci Dünya savaşında bölgenin haritasını cetvelle çizen Batı ülkeleri ve Amerika bu ülkelere kendi kontrollerindeki yönetimleri bu ülkelerin başına oturtmuşlardı.(Suudi Arabistan’da Şerif Hüseyin örneğinde olduğu gibi)
1990 Kuveyt'in işgalini bahane ederek bölgeye yerleşen Amerika o zamanki medyayı da arkasına alarak ve Irakta tüm muhalif gruplara destek vererek kaleyi içten içe fethetmişti bile. İleri zamanlarda ödeyecekleri bedelleri tahmin edemeyen gruplar bu tatlı vaadlerin mutlaka bir bedeli olacağını kestiremiyorlardı. Kendi topraklarındaki alınan petrol ve onlarca yeni kurulan ABD üslerini nedense görmek istemiyorlardı.
* * *
Bu gün Başkanlık görevini henüz devir almayan Joe Biden'ın aylar önceki bir röportajda sarf ettiği "Türkiye’de muhalefeti destekleyerek iktidarı değiştireceğiz. Darbe ile değil, seçimle..." sözleri o günleri hatırlatan dikkatle seçilmiş, algılarla desteklenecek, yönlendirilecek ve küstahça sarfedilen bir açıklamadır.
* * *
Geriye dönüp baktığımızda Amerika'nın yanı başımızdaki ülkelere vadettiği özgürlükler ve demokrasi rüyaları, tam aksi yönde dönmüştür.
Hani eskiden bir sloganımız vardı "ödediğiniz vergiler sizlere elektrik, yol, su olarak geri dönecektir. İşte bu özgürlükler ve demokraside bölge halkına "ölüm, kan, gözyaşı, zulüm olarak geri dönmüştür.
Amerika Irak örneğinde olduğu gibi bu coğrafyadaki (aslında tüm halklara) insanlara Saddam’dan çok çok daha fazla zulmetmiştir. Hem özgürlüklerini, hem canlarını hem ırz ve namuslarını mallarını gasp ederek Ortadoğu’da tüm bu coğrafyadaki halkların geleceğini karartmıştır.. Irakta Suriye’de bu halkların izzet ve şerefleri ayaklar altına alınmıştır. Kırk yıldır bu topraklarda kan ve gözyaşı halen dinmemiştir. Milyonlarcası ölmüş, milyonlarca kişide yurtlarından topraklarından göç etmek zorunda kalmışlardır.
Amerika’nın önce destek verdiği bölgedeki devlet başkanını, sonrada kampanyalarla düşman ilan ederek (yine Saddam örneğinde olduğu gibi) onun kellesini almıştır. Hem de kendi halkının eliyle. Amerika'nın tuzağına hem liderleri hem de halk olarak bir ülkenin tamamı yenik düşmüştür. Tüm bu felaketlerden sonra ancak oyunun farkına varabilmişlerdir.
(Not: Bu yazı Irak'ta Amerikan işgaline direnmeyen bazı aşiret liderlerinin ve etnik kökenlere sahip halkların sözcülerinin açıklamalarına istinaden yazılmıştır.)
Keşke,;
Musul’da ve çeşitli bölgelerdeki o aşiret reisleri, etnik kökene sahip halklar Amerika’nın işgaline hep birlikte direnip ülkelerinin parçalanmasına fırsat vermeselerdi. İşgale direnip, Amerikan askerlerinin postallarını öpme seviyesizliğine o utanca düşmeselerdi.
Irak halkının çoğu ve işgale sessiz kalarak, en büyük ihaneti doğdukları topraklara yapmışlardır
Kâfirin Müslüman halkların namusuna, namahremine el atılmasına göz yumulmuştur. Bu kişiler yada aşiretler oyunun adeta bir parçası, figüranı olmuşlardır.
Kahramanmaraş’ta işgalci askerlerce, Müslüman hanımlara dil uzatılınca başlayan kurtuluş mücadelesini hepimiz biliyorsunuz. O yüzden ilk mermiyi sıkan Sütçü İmamlar gibi kahramanlarda yüzyıllar boyunca tarihimizde unutulmayacaktır.
Fakat;
Saddam'a kızıp Amerika'nın işgal ve zulmüne göz yumanları tarihte affetmeyecek, yerinden yurdundan edilen bu gün mülteci durumunda Dünyanın çeşitli yerlerinde sefalet içinde yaşayan ve aşağılanan, sallarda denizlerde boğulan insanlarda affetmeyecektir.
Bu gün halen siyasi, ekonomik, askeri güçle Dünya'yı dizayn etmeye çalışan Amerika, yeni süreçte yeni Başkanıyla daha yola çıkmadan İlahi adaletin tecellisiyle kendi içindeki karışıklığa maruz kalmıştır.
Döktüğü kanların bedeli kongre salonunda da akmıştır. Yaktığı yıktığı bombaladığı yerlerin bedeli kendi başkentinin sokaklarında da aynen görülmeye devam edecek gibi bir doğrultuya gitmektedir.
Buradan Amerika’daki olaylara sevinmek gibi bir anlayışa değil
Sadece son yüz yılda yaşanan oyunların ve hazin tablonun hatırlanması için düşüncelerimizi paylaşmaya çalıştık.