Açıklama Şanlıurfa Haliliye ilçesi Sırrın Mahallesinde Alevi Kültür Derneği tarafından saat.18:00’da yapıldı. Ankara’da saldırıya uğrayan dernek ve cem evleri ile İstanbul Kartal cemevi başkanına yönelik saldırıyı kınama amacı ile düzenlenen basın toplantısına, EMEP Şanlıurfa İl Örgütü Cemalettin Özden, 78'liler il örgütü Vahit Akgün, Yaşam ve Kadın derneği Serpil Geyik, HDP il örgütü Ömer Ceylan, KESK Urfa temsilciliği Özlem Ulutaş Şengül, CHP Karaköprü ilçe teşkilatından Salih Açıkgöz, CHP Karaköprü Kadın Kolları Fatma Narin, CHP İl teşkilatı Av. Ömer Uçar, TİP Urfa Şanlıurfa İl Örgütü Av. I. Halil Şansal katılım sağladı.
Düzenlenen basın açıklamasını Alevi Kültür Derneği yönetim kurulu üyelerinden Mehmet Türkmen okudu.
Türkmen açıklamasında; Asimilasyon, bir toplumun inançsal ve yaşamsal değerlerinin yok oluşuna ve bireyin kendi değerlerinden kopmasına yönelik planlanır. Alevilik inanç ilke ve ahlak kurallarının kavrayışı, cezalandırma ya da ödül alma üzerine değil, zeka ve vicdan üzerinedir. Alevilerin bu Yol ve Erkan'dan kopması demek düşkünlük demektir.
Alevilerin inanç tutum değerlerinin Sunilikle hiçbir bağlantısı yoktur. İnancımız bilgi ile ibadetin bir kazanda kaynaması ile bugüne gelmiştir. Dolayısıyla Muharrem (Matem) oruçlarımız da Sünnilikteki Ramazan orucuna benzemez. Aynı aklı ve şekli barındırmaz.
Devlet Alevilerin eşit yurttaşlığına inanıyorsa taleplerinin tamamını karşılamalıdır. Cemevlerini ibadethane statüsünde görmeyen devlet'in kendi Bürokratlarına Alevilerle “kaynaşma görevi” vermesi ve bu anlamda İç İşleri Bakanlığın 28.07.2022 tarihli 81 il valiliğine Hacı Bektaş Veli'yi Anma ve Muharrem Ayı Genelgesi, bizim açımızdan ikiyüzlülüktür. Bu genelgedeki niyet bizim açımızda açık değildir.
Her fırsatta Alevilerin aşağılanmasına izin veren, onları görmezden gelen hatta milyonlarca Aleviyi azınlık nitelendiren, zorunlu din dersiyle Sünniliği dayatan devlet, bu genelgelerle sanki Alevilerin taleplerine sıcak bakıyor yaklaşımı vermesi bizim açımızdan tehlikelidir. Çünkü Aleviler görünene değil niyetteki manaya bakan bir toplumdur.
Bizler devletin kurumsal organları aracılığıyla inançları denetlemesini, yaşam ve kültür biçimi ve ibadet tarz ve şekillerini egemen din anlayışıyla uzlaştırma ve benzerlik yaratma çabalarını REDDEDİYORUZ!
Aynı coğrafyada farklılıkları çatıştıran ya da kendisiyle uzlaştırmaya zorlayanların ve bu amaçla ikiyüzlü diyaloglarla kendine biat edenlerle ittifak kuranların Muharrem iftar sofraları samimi olmadığı gibi trajikomiktir. Bizler, "geçmişten günümüze Kerbela devam ediyor" diyoruz.
Aleviler ve Cemevi kurum yöneticileri bilmelidir ki; Geçmişten bugüne hiçbir somut unsurla farklılığımızı kabul etmeyen, çeşitliğimizi hak ve adaletle uzlaştırmayanların sofrasında Muharrem orucu açmak, Şah Hüseyin'in hak ve adalet mücadelesinden vazgeçmektir.
Kırklar Cemine nasıl urbasından sıyrılmış şekilde giriliyorsa Matem sofrasına da canlar aynı anlayışla davet edilmelidir.
Alevilerin orucu, hak ve adalet orucudur,
- Aleviler, ibadethanelerinin kendi inanç değerleri üzerinde statüye kavuşmasını istiyor;
- Aleviler, laiklik ilkesi gereği olarak çocuklarının zorunlu din dersine zorlanmasına karşı çıkıyor;
- Aleviler, kamusal alanda yok sayılmamak ve devlet yönetim birimlerinde fişlenmemek istiyorlar;
- Aleviler, eşit yurttaşlık hakkı istiyor.
Bu sorunlarımızın çözümü için bize samimi yaklaşan tüm siyasi partilere, SIVI toplum örgütlerine ve haksızlığı gören tüm Sünni canlarımıza Muharrem ayında soframız da kapımız da açık diyoruz.
SON OLARAK
12 İmam oruçları ve Matemin Kerbela'dan bugüne kadar gelmesi, dünyadaki tüm mazlum halkların özgürlük arayışının sembolü ve aynı zamanda eşitlik, doğruluk ve adalet vurgusuyla kötülere, zorbalara karşı takındığımız net bir tavırdır.
Bugün ülkemizde yoksullukla, yolsuzlukla, talanla mücadele eden halkın kendisidir. Topyekûn Kerbelayı yaşayan halkların dramatik yaşam şeklini, yaratıcının hikmetine bağlayan diyanet işleri başkanı taraflıdır. Devletin bir bütün olduğu ve her kurumunun aynı akıl ile yönetildiği bu dönemde Cemevlerini İbadethane olarak görmeyen ve yasal statü hakkını gasp eden bu anlayışa kanmamız mümkün değildir...