Pandemi hikâyesi dünyaya Çin’ in Wuhan eyaletinden çıkıp, dünyayı sarması insan yaşamında çeşitli ve zorunlu yasaklar, sıkıcı kurallar, çıkmaza giren ekonomiler ve beşerî ilişkiler üzerinde çok ağır darbeler vurmaya başlamasından öncede var olan okuma, sorgulama, yargılama alışkanlığının bu süreçte daha çok süreklilik ve hız kazanmış durumda.
Çünkü…; sokağa çıkma yasakları maskesiz dolaşma nedeniyle (kabul etmesekte) idari para cezaları ve insanların ekonomik geçim zorlukları göz önüne alındığında vakitten takribi 25 yıl önce okuduğum kurgu kitaplarından (DEMİR KANATLAR) içeriği ve konusu itibariyle kurgu bilimde olsa 25 yıl sonraki yani günümüz Türkiye’sinin siyasi arenasını gözler önüne sermekte ve ülkemizin dışa bağımlığı emre amade bir yapıya münhasır olacağını ve sonucunda toplumun hüsran yaşayacağını hikâye etmişti. O zamanlar bu denli sorgulamak olaya bu yaklaşımla bakmak us’ umdan geçmiyordu demek ki. Fakat yaşadığımız son 1 yıllık süreç bana gerek dünya ülkeleri gerekse ülkemizde bunun yansımalarının alt nedenini sorgulatmaya başlatmıştır.
Pandemi yaşamın sınırlandırılması (kendime göre ise kişisel yaşamımın başkaları tarafından yönetilmesi) olarak addettiğim kurgu yıllar sonra yukarıda da belirttiğim üzere takribi 40-50 yıl öncesinden İsrail-Amerikan işbirliğinin bitki tohumları üzerindeki GDO’ları ile oynayarak, onların GDO’larındaki değişiklikle kendi kendimize yetip dışarıya ihraç edebileceğimiz mahsul fazlası doğal tahıl ve seralar işletmemize rağmen bu ikili katil devletin bitki GDO’ ları üzerinde oynamaları sonucu sadece bitkilerin genetiğini değiştirmiş olmakla kalmayıp vitaminlerinde düşüklük, verimlerinde kısıtlılık ve bir defaya mahsus ekilebilir tohumla dünyayı ve ülkemizi kendilerini muhtaç duruma düşürmüştürler.
Ayrıca bu GDO’ lu ürünlerin tüketilmesi neticesinde insanların maneviyatları ile oynanmış, insanüstü açgözlü mahlûklar var etmiştirler. Bu açgözlü mahlûk bizler kendi egolarımız doğrultusunda doğaya ve canlılara düşman hale gelmişiz ve bunları hala yakıp yıktığımız yetmiyormuş gibi betonlaşmaya, doğayı tahrip etmeye ve sonucunda da doğaya verdiğimiz zararlar ile doğanın bize bahşetmesi gereken doğal ve bol ürünler yerine vasat ve kısıtlı ürünler vererek bizleri cezalandırmıştır.
İşte bunun sonucu yine pandemi hikâyesi, insanlara sağlık tedavisi adı altında çeşitli içeriği açıklanmayan aşılar ile sözüm ona sağlık ve covid-19’dan korunma, sağlıklı yaşam için aşı üretim çalışmalarını uygulayan bu ikili katil devletler “acaba 40-50 yıl önceki dünyayı yönetme planlarında olmasın?” diye aklımızdan geçmiyor değil.
Bu nedenle genetiği ile oynanmış tahıl ve doğa gibi insanlarında üzerinde Chicago Üniversitesi genetik bilim dalı veya adresi belli edilmeyen dünyanın herhangi bir ülkesinde tespiti muhkem olan deney laboratuvarları aracılığıyla çeşitli serum ve aşılar kullanılarak insan genlerininde üzerinde oyun oynayarak irade dışı, emrivaki konuşmayan, sormayan, sorgulamayan ve okumayan bir nesiller kalabalığı var etmek suretiyle binlerce yıllık inançlar tarihimizde her şeyin tanrıdan geldiği inancının çalakalem silinerek insanlara “sizi istediğimiz gibi oynatırız, kullanırız” algısı mı yapılmaya çalışılıyor. Bu vesile ile genetiği ile oynanmış günümüz ve geçmişteki bilinç altları silinmiş olan sadece ve sadece katil devletlerin istedikleri güruh toplum yaratma ve milyarlarca nüfusa sahip olan dünyamızın nüfusunu 60 yaş üzeri insanları toprakla buluşturma, dolayısıyla vasıfsız hale getirme egolarıyla kendilerine amade oyuncak üretmeye çalışıyor olabilirler mi.?
Hatta bir adım daha ileriye gidersek insanların 50-60 yıl önceki ilişkileri, duyguları, aşkları, sevdaları, beşerî ilişkileri ve kazanımları günümüze indirgediğimizde hepsinin yani geçmişin (bilinçaltının silinmesi nedeni ile) sanal olduğu hatta geçmiş her şeyin koca bir yalan olduğunu, olacağını düşünmekten ve sorgulamaktan kendimi alamıyorum.
Pandemi süresince okuduğum ve araştırdığım kitaplardan Amerikan asıllı İngiliz bir kadın yazarın (YANDAŞ) kitabı ki kendisi 2013 öncesi Amerika Chicago Üniversitesin ’de genetik bilimleri dalında öğretim görmüş. Bu vesileyle çeşitli deneme yanılmalara gözlemcilik yapmış. Tabi bu arada (adı geçen okulun müfredatı ve kuruluşu 100 yıldan fazla bir zamana) yayıldığından, günümüzden 100 yıl öncesinin bilim insanlarının insan genetiği ile oynama alışkanlıklarının 100 yıl sonrasının programlarının kurma hayali ve oynamasını dersek yerinde olmaz mı.?
Son altı ay içerisinde DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) nün kararlarına aykırı davranan çok sayıda Avrupalı doktor ve sağlık örgütlerinin haber ve videolarını sosyal medyadan izliyor ve okuyoruz değil mi.? Bu bağlamda kafamdaki sorular çarpışıp duruyor şöyle ki
1- Biz insanlar kendi neslimizin düşmanı mıyız?
2- Bu proje ile elde edilecek getirinin belli bir sınıf (uliminatu, dünyayı yöneten gizli güçler) dışında dünya insanına ne faydası var?
3- Sözüm ona var olan (inanmıyorum) ki covid-19 virüs hastalığı mevcut zatürre, grip, verem vb. hastalıklardan çok farklı bir hastalık mı ya da gerçek değil mi?
4- Bu 100 yıllık projeleri doğrultusunda insanların hayat akışına, düşünce tarzına, yaşam felsefesine inançlarına ve beşerî ilişkilerine ket vurmak değil mi?
5- Bu konuda Türk tabipler birliği veya Türk tabipler odaları neden dut yemiş bülbül kesiliyor. Günlük söylemler aynı nakarat ve aynı serenat gibi değil mi?
6- Nesli değişen GDO lu ürünler gibi genetik yapısı ile oynanmış insanlar (yaratıklar) bilinçleri ve bilinçaltları silinmesi sonunda geri dönüşüm mümkün olacak mı?
Daha çok sorular sormak gerekir ancak bunlara verecek olumlu cevapların insan neslinin kurtarılması amacındadır.
Yani kısaca ve sonuç olarak, bu kurguları günümüze ve geleceğimize yönelik Amerika İsrail projesi olup olmadığı ülkemiz sağlık bakanının, tabip odalarının ve diğer bu konuya duyarlı örgütlerin söz konusu proje üzerindeki herhangi bir karşı çalışmalarının olup olmadığı, şayet katil devletlerin uygulamaları tamamen başarılı olursa bitkilerde olduğu gibi insanlarda da genetikleri ile oynanmış canlı hangi türde bir yaratık olacağımız(domuz, at, eşek, katır) konusu net olmayan ve aslına dönmesi imkânsız olan programlar değil midir?
Çünkü geçmiş DNA ve alt bilinçleri silinip kendilerine münhasır bilinçler yüklenen biz insanlar (yaratıklar) yeni versiyon yaratıklar mı olacağız.? İlişkilerimiz, yaşantımız, doğamız ve geleceğimizde bizleri neler bekliyor.?
Umudum odur ki ülkemiz yöneticilerinin ve bu konuya duyarlı örgütlerin bir an önce gerçekliği görüp insan neslinin kendimize has insanı tavırlarımızın ve bilinçlerimizin silinmeden aşk dolu, sevda dolu, sevgi dolu yaşamamıza sağlıklı bir şekilde devam edebilmemiz konusunda tedbirler alma gayretinde olurlar
Sağlıklı bir yaşam dileği ile aşk ile...