Yine Ramazan ayı yine İsrail Filistin’e saldırıyor Yine Çocuklar Ölüyor Yine Anne babalar ve ferasetli Müslümanlar ağlıyor. Dünya izliyor bazıları kınama mesajları yayınlıyor bazıları cılız sesler çıkarıyor, Halkları Müslüman olan ülkeler içinde gür sesi çıkan tek dünya ülkesi Türkiye. Peki diğer Müslüman ülkeler ne yapıyor? Kukla liderleri açıklama dahi yapabilmek için batılı dostlarının talimatını bekliyorlar.
Bir yandan, globalleşme olgusu nedeniyle, terörün, şiddetin, etnik ve ırkçı katliamların özerinden menfaat politikaların yapıldığı diğer yandan açlık, yoksulluk, göç ve çocuk, kadın, yaşlı-genç, asker sivil demeden kanların döküldüğü bir dünyada yaşıyoruz ama bir yandan da, bu tahribatlarla mücadele için gerekli çalışmayı yapıyoruz diyen saraylarda sıcak yatağında yatan her türlü nimetin olduğu sofralarda oturan sadece siyasi ve menfaatleri için konuşma yapan batılı ülkeler ve bunlara uşaklık yapan ezik ülkeler.
Ezilen kanı dökülen vatanını evini terk ederek göçe zorlanan insanlar için hele ki Müslümansa sadece konuşurlar. İcraatları da kendileri için dünyayı kontrollerine geçirme gayesidir. Uluslararası kurumlar, hukuk ve savaş güçlerini oluşturulmuş bir dünya temsilcileri.
Bir yandan, insan haklarının ve temel özgürlüklerin ulusal egemenlik hakkından daha kutsal olduğu ve insanları koruma altına almak için gerekirse uluslararası müdahalenin meşru olabileceğini kabul etme noktasına geldik diyen sözde büyük devletler ama bir yandan da uluslararası müdahalenin koşulları ve sınırları konusunda sağlam ilkeler yerleştirmek, yani koruma altına alacağı insanlardan önce milli menfaatlerini sağlama alma girdikleri ülkelerde ne gibi yer altı zenginlikleri var ya da hangi kuklayı lider yaparız önceliği var olduğu için önce ona bakarlar. Eğer bir menfaatleri yoksa dedikleri şu “iç işlerine karışamayız ilkesiyle “menfaat ilkesini insan haklarının önünde olduğu ilkesidir.
Birleşmiş Milletler “barışı koruma” misyonunda tam olarak çuvallamış durumda. Cumhurbaşkanımızın dediği gibi Globalleşen dünyanın kaderinin beş kodaman ülkenin iradesine verilmesi bütün dünya halkları için alçaltıcı ve kabul edilemez bir durum. Eğer globalleşme dediğimiz süreç barış içinde ilerleyecekse, bu sürecin ilelebet beş büyüklerin sultası altında ilerleyemeyeceği kesin; Demokrasiyi beş ülke değil ülkeler arası eşit şartlar ve eşit ilişkiler ile olur. Beş ülke dünyayı yönetecek ve buna demokrasi denilebilir mi?...
Daha adil bir dünya talebini gündeme getirmenin, bunlar için diretmenin zamanı geldiği de epeydir ortada...
Ne var ki, herhangi bir sorunun teşhis edilmesi, ortaya konulması ve tartışılması, o sorunun çözümüne girişmek için yetmiyor. Bugünkü statüko belli. Bir güç dengesi üzerine oturuyor ve bu statükonun değişmesi için onu yaratan güç dengesinin değişmiş olması gerekiyor.
Ama bu da yetmiyor... Güç dengesindeki değişimi zamanında gören güçlü, kararlı ve güven duyulan bir önderliğin ortaya çıkması da şart. Bugün bu iki koşul da oluşmuş görünüyor ve sanırım artık dünya Birleşmiş Milletler konusunda sızlanma aşamasından harekete geçme aşamasına gelme zamanı. Dünyadaki Müslüman ülkelerin birlik ve beraberlik içinde İslam birliği, zamanı gelmiş” bir değişim için verilecek bir start, ile dünya için insanlık için İslam için huzur barış demokrasi için adaletli birlik kurulmalı.
Yeni dünya düzeni için İslam birliği ve Türkiye liderliği şart.