Eğitim Bir –Sen Şanlıurfa Şube Başkanı İbrahim Coşkun, yayımlamış olduğu yazılı basın açıklamasında şu sözlere vurgu yaptı;
‘’İnsan olmanın şerefini, yeryüzünü imar ve ıslah etmenin sorumluluğunu birlikte üstlenen kadın ve erkek, birbirinin velisi, dostu ve yardımcısıdır. Her şeyden evvel hayatın her alanında kadın ve erkek bir ve beraberdir. Hayat, müşterektir.
Kadın, anne, eş, kardeş olarak toplumun ve hayatın kurucu unsuru, çekirdeği, temelidir. Aile, sevginin, şefkatin, merhametin, paylaşmanın limanı, medeniyetlerin korunağıdır. Aile, birey ve toplum olarak ilk savunma hattımız, kalemizdir. Kadın ve erkek, bizim kültürümüzde, cinsiyete indirgeyen bakış seviyesinin anlayamayacağı çok yüksek ve ulvi bir yaklaşımla ifade edilen varoluşun belirleyici unsuru, dayanağı olmuştur.
Ekonomi ve inanç merkezli olarak değişen toplum ve kültür hayatıyla birlikte kadın algı ve anlayışında farklılaşmanın gözlenir olması, tarihsel bir realitedir. Sanayi ve kentleşme devrimi sürecinde, kadının yeni rol ve statüsüyle birlikte aile eksenli toplumsal uyuma ve bütünlüğe dayalı geleneksel yapısı değişime uğratılmıştır. Kadını önceleri ucuz iş gücü olarak istihdam eden zihniyet, zamanla tüketim dünyasında elverişli bir figüre dönüştürmüş, sonra da masum mecburiyetleri, hak ve özgürlükleri istismar ederek kapitalist ideolojinin nesnesi yapmıştır.
Günümüzde yerini mutlak manada küresel egemenliğe devretme aşamasındaki kapitalist finans gücünün desteği ve ‘toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği’ söylemleriyle dünyanın her yerinde gündeme dayatılan programlar, cinsiyet üzerinden insanın anlam, önem ve varoluşunu yozlaştırmayı içermektedir. Kadın hak ve özgürlüğü adına yürütülen programların aileyi, aileyle birlikte toplumu ahlaken, ruhen ayakta tutan dayanakları yok etmeyi amaçladığı aşikârdır. Topluma geleneksel kimlik ve değeriyle katılan kadın, sözde kadın hakları savunuculuğu yapan, özünde aileyi tahrip etmeyi hedefleyen zihniyetin temsilcileri tarafından yok sayılmış, onun için hak da özgürlük de söz konusu edilmemiştir.
Dünyanın birçok yerinde yaşanan yoksulluk, istismar, eşitsizlik, ağır çalışma şartları, haklardan yoksun iş hayatı gibi meselelerin dayanılmaz ölçüde mağdur ettiği kadınların sorunlarına sessiz ve seyirci kalıp gereken tepkiyi vermemeleri, meseleye ideolojik ve çifte standartlı bakmaları sebebiyledir. Dünyanın birçok bölgesinde emperyalist emeller uğruna hak ihlallerinden taciz ve tecavüze, savaş ve terörün sebep olduğu kitlesel göçe ve ölümlere, 28 Şubat’ta olduğu gibi eğitim hakları gasbedilen kadın ve kızlarımızın büyük mağduriyetlerine sessiz ve seyirci kalmalarının nedeni de aynıdır.
İnsan hak ve onurunun olmadığı yerde kadın hakkı da erkek hakkı da olamaz. Geleneksel işleyişiyle köklü ve güçlü olan toplum yapımız, ilke ve temelleriyle aile hayatımız imha edilerek çökertilmek, nesiller yok edilmek istenmektedir. Bu akım, kişi ve kurumlar, kadın dostu değil, doğrudan insanlık düşmanıdır.
Bir medeniyet hareketinin ilk odağı, ilk okulu, ilk aşaması olan ailenin imha edilmesi, insanı tarihte olmadığı kadar aidiyetinden koparmış, sonuçta yalnız, yardımsız, çaresiz, çözümsüz bırakmıştır. Hangi dil ve söylemle olursa olsun basitlikten de öte bayağı düşüncelerin yalan rüzgârına kapılarak özünde kadını aşağılayan, değersizleştiren, aileyi ve evi önemsizleştiren yaklaşımlar, hiçbir düşmanın yapamayacağı ölçüde millî ve insani bağlarımızı tahribe yönelmiştir.
Aile birliği olmadan toplumsal bir geleceğimiz olamaz.
‘’İnsan olmanın şerefini, yeryüzünü imar ve ıslah etmenin sorumluluğunu birlikte üstlenen kadın ve erkek, birbirinin velisi, dostu ve yardımcısıdır. Her şeyden evvel hayatın her alanında kadın ve erkek bir ve beraberdir. Hayat, müşterektir.
Kadın, anne, eş, kardeş olarak toplumun ve hayatın kurucu unsuru, çekirdeği, temelidir. Aile, sevginin, şefkatin, merhametin, paylaşmanın limanı, medeniyetlerin korunağıdır. Aile, birey ve toplum olarak ilk savunma hattımız, kalemizdir. Kadın ve erkek, bizim kültürümüzde, cinsiyete indirgeyen bakış seviyesinin anlayamayacağı çok yüksek ve ulvi bir yaklaşımla ifade edilen varoluşun belirleyici unsuru, dayanağı olmuştur.
Ekonomi ve inanç merkezli olarak değişen toplum ve kültür hayatıyla birlikte kadın algı ve anlayışında farklılaşmanın gözlenir olması, tarihsel bir realitedir. Sanayi ve kentleşme devrimi sürecinde, kadının yeni rol ve statüsüyle birlikte aile eksenli toplumsal uyuma ve bütünlüğe dayalı geleneksel yapısı değişime uğratılmıştır. Kadını önceleri ucuz iş gücü olarak istihdam eden zihniyet, zamanla tüketim dünyasında elverişli bir figüre dönüştürmüş, sonra da masum mecburiyetleri, hak ve özgürlükleri istismar ederek kapitalist ideolojinin nesnesi yapmıştır.
Günümüzde yerini mutlak manada küresel egemenliğe devretme aşamasındaki kapitalist finans gücünün desteği ve ‘toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği’ söylemleriyle dünyanın her yerinde gündeme dayatılan programlar, cinsiyet üzerinden insanın anlam, önem ve varoluşunu yozlaştırmayı içermektedir. Kadın hak ve özgürlüğü adına yürütülen programların aileyi, aileyle birlikte toplumu ahlaken, ruhen ayakta tutan dayanakları yok etmeyi amaçladığı aşikârdır. Topluma geleneksel kimlik ve değeriyle katılan kadın, sözde kadın hakları savunuculuğu yapan, özünde aileyi tahrip etmeyi hedefleyen zihniyetin temsilcileri tarafından yok sayılmış, onun için hak da özgürlük de söz konusu edilmemiştir.
Dünyanın birçok yerinde yaşanan yoksulluk, istismar, eşitsizlik, ağır çalışma şartları, haklardan yoksun iş hayatı gibi meselelerin dayanılmaz ölçüde mağdur ettiği kadınların sorunlarına sessiz ve seyirci kalıp gereken tepkiyi vermemeleri, meseleye ideolojik ve çifte standartlı bakmaları sebebiyledir. Dünyanın birçok bölgesinde emperyalist emeller uğruna hak ihlallerinden taciz ve tecavüze, savaş ve terörün sebep olduğu kitlesel göçe ve ölümlere, 28 Şubat’ta olduğu gibi eğitim hakları gasbedilen kadın ve kızlarımızın büyük mağduriyetlerine sessiz ve seyirci kalmalarının nedeni de aynıdır.
İnsan hak ve onurunun olmadığı yerde kadın hakkı da erkek hakkı da olamaz. Geleneksel işleyişiyle köklü ve güçlü olan toplum yapımız, ilke ve temelleriyle aile hayatımız imha edilerek çökertilmek, nesiller yok edilmek istenmektedir. Bu akım, kişi ve kurumlar, kadın dostu değil, doğrudan insanlık düşmanıdır.
Bir medeniyet hareketinin ilk odağı, ilk okulu, ilk aşaması olan ailenin imha edilmesi, insanı tarihte olmadığı kadar aidiyetinden koparmış, sonuçta yalnız, yardımsız, çaresiz, çözümsüz bırakmıştır. Hangi dil ve söylemle olursa olsun basitlikten de öte bayağı düşüncelerin yalan rüzgârına kapılarak özünde kadını aşağılayan, değersizleştiren, aileyi ve evi önemsizleştiren yaklaşımlar, hiçbir düşmanın yapamayacağı ölçüde millî ve insani bağlarımızı tahribe yönelmiştir.
Aile birliği olmadan toplumsal bir geleceğimiz olamaz.